? Türk Borçlar Kanunu Çerçevesinde Koronavirüs Hastalığının (COVID-19) Sözleşmelere Etkileri | Güzeloğlu Hukuk Bürosu
Tarih : 09.04.2020

Türk Borçlar Kanunu Çerçevesinde Koronavirüs Hastalığının (COVID-19) Sözleşmelere Etkileri

Bütün ülkeleri etkisi altına alarak ticari ilişkiler üzerinde olumsuz ve ağır etkiler göstermiş bulunan olan Koronavirüs Hastalığı (COVID-19) salgınının ve bu salgına karşın idari makamlarca alınmış önlemlerin sözleşmelere olan etkisi bu yazıda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (“TBK”) kapsamında incelenecektir.
Dünya Sağlık Örgütü tarafından “Pandemi” olduğu duyurulan Koronavirüs Hastalığı (COVID-19) salgını, ticari faaliyetleri olumsuz yönde etkilemiş, birçok sektördeki ticari hayatı durma noktasına getirmiş veya tamamen durmasına neden olmuştur.

İçişleri Bakanlığının yayınlamış olduğu Koronavirüs Tedbirleri Genelgesi kapsamında çoğunluğu hizmet ve eğlence sektöründe faaliyet gösteren birçok işyeri kapatılmış, 22.03.2020 tarihinde yayımlanan 2279 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı ile bazı istisnalar dışında icra ve iflas takipleri durdurulmuş, taraf işlemlerinin alınmaması kararı verilmiş, ihtiyati haciz kararlarının infazı da durdurulmuştur. 26.03.2020 tarihinde yayımlanan 7226 Sayılı Kanun’la Dava açma, icra takibi başlatma, başvuru, şikâyet, itiraz, ihtar, bildirim, ibraz ve zamanaşımı süreleri, hak düşürücü süreler ve zorunlu idari başvuru süreleri de dâhil olmak üzere bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin tüm süreler ve diğer birtakım süreler 30/4/2020 tarihine kadar durdurulmuş bunların yanında ek başka önlemler de alınmıştır.

Bu bakımdan bütün ülkeleri etkisi altına alarak ticari ilişkiler üzerinde olumsuz ve ağır etkiler göstermiş bulunan Koronavirüs Hastalığı (COVID-19) salgınının ve bu salgına karşın idari makamlarca alınmış önlemlerin sözleşmelere olan etkisi bu yazıda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (“TBK”) kapsamında incelenecektir.

Sözleşmelerin kurulması anında öngörülemeyen ve akdedilmesinden sonra meydana gelen değişiklikler nedeniyle ifanın imkânsız hale gelmesi veya bir taraf bakımından ifanın aşırı derecede güçleşmesi halinde, tarafların borçlarını herhangi bir değişiklik meydana gelmemişçesine ifa etmelerinin beklenmesinin dürüstlük ve hakkaniyet kurallarına aykırı olduğu değerlendirildiği için hukuk düzenleri bu gibi istisnai hallerde belirli şartların gerçekleşmesi ile sözleşmelerin uyarlanmasına veya feshedilmesine olanak tanımaktadırlar.

Türk Hukuku’nda da sözleşmelerin akdedilmesinden sonra meydana gelen birtakım değişiklikler nedeniyle sözleşmelerin feshedilmesi veya sözleşmenin değişen koşullara uyarlanmasının talep edilmesi mümkündür.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 27.06.2018 tarihli ve 2017/90 E., 2018/1259 K. sayılı kararında “Salgın” halinin bir mücbir sebep sayılabileceği açık bir şekilde ifade etmektedir. Salgın durumunun mücbir sebep teşkil edip etmediği her somut olay bakımından ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Bu çerçevede Koronavirüs Hastalığı’nın bir mücbir sebep teşkil etmesi ve kanunda belirtilen diğer şartların varlığı halinde aşağıdaki imkanlara başvurulabileceği değerlendirilmektedir.

Koronavirüs Hastalığı (COVID-19) Nedeni ile Borcun İfasının İmkânsız Hale Gelmesi

Borçlunun kusuru bulunmaksızın, borcun ifasının imkânsız hale gelmesi halinde borç, TBK’nın 136’ncı madde hükmü uyarınca sona ermektedir. Böylelikle borçlu, borcundan kurtulmaktadır.

Her iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler bakımından bir tarafın borcu, onun sorumlu olmadığı nedenlerden ötürü imkânsız hale gelmiş ise hem o borç hem de karşı tarafın borcu sona ermektedir.

Böylelikle karşılıklı alacaklar ve borçlar sona ermektedir. Bunun sonucu olarak borcu imkânsız hale gelen taraf, karşı taraftan elde ettiği edimleri iade etmekle yükümlü olup, henüz elde etmediği edimler bakımından ise talep hakkını kaybetmektedir.

TBK’nın 136’ncı maddesi, borçlunun ifanın imkansızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmekle yükümlü olduğunu, aksi halde doğan zararları gidermek zorunda olduğunu belirtmektedir.

Edimin sadece bir kısmının imkânsız hale gelmesi durumunda ise borçlu, ancak imkânsız hale gelen kısım bakımından borcundan kurtulmakta, imkânsız hale gelmeyen edimler bakımından ise borcu devam etmektedir. Ancak, bu kısmi ifa imkânsızlığı önceden öngörülseydi taraflarca böyle bir sözleşmenin yapılmayacağının açıkça anlaşılması halinde borcun tamamının sona erdiği kanun metni ile ifade edilmektedir.

Ayrıca, her iki tarafa karşılıklı borç yükleyen sözleşmeler bakımından bir tarafın borcunun kısmen imkansızlaşması ve alacaklının kısmi ifaya razı olması durumunda edimlerin bu oranda ifa edileceği belirtilmektedir. Ancak alacaklının bu ifaya razı olmaması durumunda da yine yukarıda belirtilen tam imkânsızlık hükümlerinin uygulanacağı belirtilmektedir.

Koronavirüs Hastalığı (COVID-19) nedeniyle imkânsız hale gelen edimler bakımından, TBK’da yer alan bu hükümler kapsamında tarafların ifadan kurtulacağını söylemek mümkündür. Örneğin satışı yasaklanan birtakım ürünler veya yasaklanan hizmetleri konu edinen sözleşmelerin bu çerçevede değerlendirilmesinin imkân dahilinde olduğu değerlendirilmektedir. Nitekim bu sözleşme kapsamındaki edimlerin ifa edilmesi yasaklanmış olup bu bakımdan imkânsızlık şartının gerçekleşmiş olduğu sonucuna varılmaktadır.

Borcun İmkânsız Hale Gelmemesi Fakat İfasının Aşırı Derece Zorlaşması Halinde Sözleşmenin Değişen Koşullara Uyarlanması

TBK’nın 138’inci maddesi kapsamında Aşırı İfa Güçlüğü halinde Sözleşmelerin Değişen Koşullara Uyarlanmasına ilişkin olarak daha öncesinde sitemizde yayınlanan yazıya işbu link vasıtasıyla ulaşılabilir.

Kural olarak Sözleşmelerin akdedilmesinden sonra meydana gelen değişikliklerin, tarafların borçlarını ifa etmelerini zorlaştırsa dahi, sözleşmeye ve sözleşme borçlarına herhangi bir etkisi bulunmamaktadır. Roma hukukunda “pacta sunt servanda” ilkesi ile ifade edilen bu kural günümüzde “ahde vefa ilkesi” olarak anılmaktadır.

Ancak, sözleşmenin kurulması zamanında mevcut olan şartların, tahmin edilmesi taraflardan beklenemeyecek derecede değişmesi ve bu durumun taraflardan biri bakımından aşırı ifa güçlüğüne yol açması veya edimler dengesini taraflardan birisi aleyhine ağır bir şekilde bozulmasına neden olması halinde borcun, sözleşme akdedilirken ki mevcut şartlar devam ediyormuşçasına yerine getirilmesinin beklenmemesi gerektiği düşünceleri neticesinde sözleşmelerin değişen yeni koşullara uyarlanması fikrini ortaya çıkarmıştır.

Bu çerçevede 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) “Aşırı ifa güçlüğü” kenar başlıklı 138’inci maddesi sözleşmenin bozulan ekonomisini düzeltmek suretiyle edimler dengesini tekrar sağlanması amacını taşımaktadır.

TBK’nın 138’inci Maddesi Hükmü Doğrultusunda Sözleşmelerin Uyarlanmasının Şartları

TBK’nın 138’inci maddesi, sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durumun borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkması ve sözleşmenin yapıldığı sıradaki olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmesi ve borçlunun borcunu ifa henüz ifa etmemiş olması veya ifanın aşırı güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması halinde borçlunun sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme hakkının olduğunu, uyarlamanın mümkün olmaması halinde ise sözleşmeden dönme hakkına sahip olduğunu belirtmektedir.

Mezkûr madde, sürekli edimli borçlarda dönme hakkı yerine fesih hakkının kullanılacağını ifade etmektedir.

TBK’nın 138’inci maddesi kapsamında, sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması ya da dönme veya feshi hakkının kullanılabilmesi için aşağıda belirtilen dört koşulun birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir;

  1. Sözleşmenin yapıldığı sırada, taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum ortaya çıkmış olmalıdır.
  2. Bu durum borçludan kaynaklanmamış olmalıdır.
  3. Bu durum, sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olmalıdır.
  4. Borçlu, borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olmalıdır.

Koronavirüs Hastalığı (COVID-19) nedeniyle, şartların aleyhine değişen borçlu tarafından yukarıdaki koşulların da gerçekleşmesi kaydı ile sözleşmenin değişen yeni koşullara uyarlanmasını talep edilmesi, bunun mümkün olmaması halinde ise sözleşmeden dönme veya fesih hakkına sahip olunabileceği değerlendirilmektedir.

TBK, bütün sözleşme tiplerine uygulanabilen yukarıdaki hükümlerinin yanında, diğer birtakım sözleşme tiplerinin kendine özgü karakterlerinin doğurduğu ihtiyaçları karşılamak amacıyla bu sözleşme tiplerine özel birtakım hükümler öngörmektedir. Bu nedenle örneğin kira sözleşmeleri, hizmet sözleşmeleri, eser sözleşmeleri gibi sözleşme tipleri bakımından yukarıda belirtilen genel hükümler yerine, bu özel hükümlere başvurulmasının mümkün olduğu düşünülmektedir.

Borçlar Hukuku ve Sözleşmeler Hukuku alanları hakkında daha fazla bilgi almak ve her türlü sorunuzu iletmek için info@guzeloglu.legal adresinden bize ulaşabilirsiniz.
Yazar: Abdülkadir Güzeloğlu & Tarık Kurban
İlişkili Alanlar: Uluslararası Ticaret, Dava Takibi ve Uyuşmazlık Çözümü,